Prof. Dr. CÜNEYT AKALIN ile “UYGAR İNSAN VE YAŞAMA DAİR”

Sosyal Bilimler - Hülya Kandemir Yavuz

Prof. Dr. CÜNEYT AKALIN ile “UYGAR İNSAN VE YAŞAMA DAİR”

Hülya Kandemir Yavuz: Hocam öncelikle “UYGAR İNSAN VE YAŞAMA DAİR” konulu söyleşimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ediyoruz.
Hülya Kandemir Yavuz: Hocam sizce uygar insan nedir? Ölçütleri nelerdir?
Prof. Dr. Cüneyt AKALIN: Zor bir soru: Bir uygar insan tiplemesi olamaz bence. İlk çağın, orta çağın uygar insanı ile 20. yüzyılın uygar insanı, Asya’nın uygar insanı ile Batı’nın uygar insanı şeklen birbirine benzemez. Ancak, hiç kuşkusuz, ortak, benzer yanları da vardır. Uygarlığın tanımı, Arapça’da bedeviyenin karşılığı“medeniye” Latincede karşılığı “Civitas” olduğuna göre, uygar insan topluluk içinde yaşayan, öteki insanların hukukuna saygılı, birlikte yaşamanın kurallarını benimseyen, içselleştiren kişi demektir bence.
Hülya Kandemir Yavuz: Eğitimin amacı uygar insan yetiştirmektir, bu işlevi gerçekleştiriyoruz mu? Eğer gerçekleştiremiyorsak nedenlerini açıklar mısınız?
Prof. Dr. Cüneyt AKALIN: Kuşkusuz, eğitimin amacı uygar insanı yetiştirmektir. Bu noktada eğitimi insanoğlunun doğal yaşamına yapılan bir beşeri müdahale olarak tanımlamak gerekir bence.
İnsanoğlu ve insanoğlunun uygarlığı zaman içinde evrilir. Taş devri insanından bugüne geliş inişli çıkışlı oldu ama insanın evrimine müdahalelerde bulunan bilgili, sabırlı eğitmenlerin çabalarıyla eğitim insanı geliştirdi. Bu eğitmenler Atina’da Sokrat, islam toplumlarında dervişler, Hint toplumunda brahmanlar, Hristiyan toplumlarında misyonerler, vb. kisvesine büründü. Kendilerini eğitmen olarak tanımlamayan bu kişiler, aslında kendilerinden önce insanoğlunun ortaya çıkan birikimi, geniş kitlelere taşıyarak, onları eğittiler. Eğitimi, modern toplumda adı üzerinde eğitmenler, yani işi gücü öteki insanları eğitmek olan kişiler üstlendi. Ana-baba, usta, hoca vb. insanlar da doğal olarak çevrelerini eğittiler, eğitmeye devam ediyorlar.
Bu işlevi bugün yerine getirebiliyor muyuz? Sorusuna yanıt geleceğimizle ilgilidir. Eğitimin önemi, kanımca, insanoğluna yol gösteren önderlerce, kanaat önderlerince hep kavrandı. Kendisi okuma-yazma bilmeyen Cengiz Han çocuklarına okuma-yazma öğrenmeyi emretmişti.
Günümüzde sorun, üretimin çeşitlendirdiği bir toplumda herkesin eğitimi kendine göre kullanmak istemesidir Bilim, yol göstericidir. Eğitimin rehberi bilim olmalıdır. Bazı kanaat önderlerinin bu gerçeğe karşı durmaları işimizi zorlaştırıyor. Ancak güneş balçıkla sıvanmıyor. Bilim er geç insan toplumlarını eğitmeye, yol göstermeye devam edecektir.

Hülya Kandemir Yavuz: Kayıp uygarlığın nedeni nedir?
Prof. Dr. Cüneyt AKALIN: Kayıp uygarlıktan neyi kastettiğinizi anlayamadım. Bana sorarsanız, insanın
Aşama aşama gerçekleşen evrimi, kimi uygarlıkları yıkarak yeni uygarlıkları yaratıyor. Bu yıkım kimi zaman doğal etkenlerle kim zaman da savaş, vb. beşeri etkenlerle gerçekleşiyor. Ortaçağ uygarlığı köleciliğe göre ileriydi, kapitalist uygarlık ortaçağa göre ileriydi. Bu süreçte eskiyen, miadı dolan toplumların yıkılıp, yenilerinin filizlenip gideceğini, bunun böylece sürüp gideceğini düşünenlerdenim.
Hülya Kandemir Yavuz: Uygarlığın gelişmesinde rol oynayan temel kurum hangisidir?
Prof. Dr. Cüneyt AKALIN: Uygarlığın gelişmesini sağlayan, evrimi koruyan, kollayan temel kurum, kamu otoritesidir, günümüzdeki adıyla devlettir. Devlet olmadan, hiçbir toplum, hiçbir uygar toplum ayakta kalamaz. Devlet o toplumu oluşturan, şekillendiren güçlerce kurulup geliştirilir ve o güçleri korur. Örnek vermek gerekirse, Ortaçağ devletleri, ortaçağ uygarlıklarını, modern devletse, modern kapitalizmin yarattığı uygarlığı korur. Devletsiz, siyasi otoritesiz bir uygarlık olmaz. Zamanı geçen devletler, bunu fark etmedikleri zaman, gerileyen, çürüyen devlet kurumlarını ayakta tutmak için zorbalaşırlar. Ama bu, sürecin esasını değiştirmez. Devletler, yükselen, yaşayan uygarlıkların kalkanıdır, başlıca güvencesidir.

Hülya Kandemir Yavuz: Bir topluluğun uygarlık aşamasına vardığını söyleyebilmek için kendisine hangi koşulları ve öğeleri toplamış olması gerekiyor?
Prof. Dr. Cüneyt AKALIN: Bir insan topluluğu uygarlık aşamasına, üretici güçler artı-ürünü yarattıkları anda geçerler. Yani, emekçilerin ürettiği artı-değer sadece o emekçiler kesimini değil, üretimden koparak toplumu siyasal (iktidar) ya da manevi (din adamlarını) bakımdan yöneten kişilerin de yeme-içme-barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılamalıdır. Üretici olmayan yönetici sınıf emekçilerin yarattığı artı-değer sayesinde yaşamını sürdürür. Üretici ve üretimden kopuk kesimlerin işbölümü-işbirliği topluluğun uygarlık aşamasının düzeyini belirler.

Hülya Kandemir Yavuz: Pandemi süreci ve sonrası bizim uygarlığımızla ilgili neler düşündürüyor?
Prof. Dr. Cüneyt AKALIN: Pandemi, 1980’lerde önce ideolojik-ekonomik, ardından siyasal-askeri olarak dünyaya hükmetme iddiasını taşıyan emperyal devletlere, özellikle ABD’ye büyük darbe indirdi. Dünya hakimiyeti iddiasındaki bir gücün sağlık sistemini tümüyle piyasaya/kadere terk etmesi, aslında onun güçsüzlüğünü gözler önüne serdi. Diğer bir deyişle toplum yerine bireyi önceleyen ideolojiler, sistemler çöktü. Kimi Batı toplumlarında görülen sınırsız özgürlük iddiaları, aşı-bilim karşıtlığına, önlemleri takmamaya, her türlü otoriteye başkaldırmaya kadar vardı. Hiç kimse, hiçbir düşünce yaşamın karşısında duramaz. Asıl olan hayattır. Uygarlığımız, taaa Platon’dan beri insanoğlunun bildiği gerçeğe, bireyin topluma tabi olması gerçeğine dönecektir. Dönmek zorundadır.
Hülya Kandemir Yavuz: Hocam değerli görüşlerinizi bizimle paylaştığınız için hem Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi ailesi adına hem de okuyucularımız adına çok teşekkür ederiz.