KADINLARIMIZ (3)
& quot;Kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın.
ATATÜRK;Kadınlar ile ilgili yapılabilecek üç şey vardır. Onu sevebilir, onun için acı çekebilir ya da onu edebiyata çevirebilirsin.
Henry Miller ;Kadın olmak çok zor bir iştir çünkü erkeklerle uğraşmak zorundadırlar.
Joseph Conrad ;Dünyayı kadınlar yönetiyor olsaydı savaş hiç yaşanmazdı ancak 28 günde bir derin müzakereler yaşanırdı.
Robin Williams ;Yeryüzünde gördüğümüz her şey, kadının eseridir.
ATATÜRK ;Anne yazılmış en güzel şiirdir.
Ali Gençli ;Cehaletin tek korkusu kadındır. Çünkü kadın öğrenirse çocuklarını da öğretir.
Anonim ;Dişisine şiddet uygulayan tek canlı insandır.
& quot;Ve kadınlar, bizim kadınlarımız: korkunç ve mübarek elleri ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle anamız, avradımız, yarimiz ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız…Nazım Hikmet Ran
Kadına bakışı irdelediğimizde, evrensel değerlere ulaşmış hümanist bakış açısı aslında diğer görüşlere göre çok ileri aşamadadır. Ancak, bunlar olması gereken, insanca görüşlerdir. Tüm bunlara karşın, yaşamın gidişatını olumsuzlaştıranların kadınlara karşı yarattığı insanlık dışı davranışlarla mücadele gereği ortaya çıkmıştır.
İlk çağlardan beri kadın ve erkek, her zaman birbirlerini tamamlayarak yaşamıştır. Genellikle biyolojik ve fiziksel nedenlerden ötürü cinsiyete dayalı iş bölümü yapılarak sosyal yaşamda denge kurulmaya çalışılmıştır. Bazı dönemlerde kadın oldukça ön plana çıkmış, anaerkil yaşam süreçlerinde, doğurganlığı nedeniyle kutsallık atfedilen kadın, zaman zaman tanrıçalaştırılmıştır.
Orta Asya Türk Devletlerinde kadınlar önemli siyasi haklara sahipti. O dönemlerde Türk kadını, evin harem kısmında yaşayan, erkeklerden kaçan, haklardan yoksun, pasif bir durumda değil, sosyal ve siyasi hayatın her noktasında aktif olarak yer almış, saygı gösterilmiş bireyler olarak yaşamışlardır. Yine o dönemlerde erkek ve kadın eşit haklara sahipti ve cinsiyet ayrımı asla yapılmıyordu. Büyük bir serbestliğe sahibolan kadınlar, ata binmek, avlanmak, dövüşmek ve şaman ayinlerini düzenlemek gibi haklara sahipti. Devlet yönetiminde de hatunluk hukukuna sahip Türk kadınının, eşinin yanında bir yeri ve söz hakkı bulunurdu.
Bununla birlikte bazı dönemlerde ve çeşitli toplumlarda kadın, hiçbir hakkı olmayan değersiz bir eşya, bir nesne olarak görülmüş, hatta köle durumuna düşürülmüştür. Bu farklılıkları, yaşanılan toplumun anlayışına ve dönemin şartlarına göre de değerlendirmek gerekir.
Zaman içinde Türk kadını siyasi hakları kullanma açısından bazı sınırlamalara tabi oldu. Osmanlı Devletinde Tanzimat fermanının ilanına kadar olan süreçte kadınlar bir çok haktan yoksun kalmışlardı.
Kadınların, toplumun kendisine uygun gördüğü, annelik, ev hanımlığı rolleri dışında kamusal yaşama girerek siyasi hakları kazanması ancak demokrasi, insan hakları, eşitlik kavramlarının gelişmesi sonucunda gerçekleşmiştir. Bu hakların kazanılması, uzun bir evrim sürecinde olmuştur. 20. yüzyıla gelinceye kadar kadınların siyasal ve toplumsal hayattaki rolleri sınırlıydı. Meşrutiyet döneminde kurulan bazı kadın dernekleri ve basın sayesinde Osmanlı kadını genel anlamda kadın haklarını arama yoluna gitmiş, siyasi hak talebini dile getirmeye başlamıştır. Ancak Türk kadınının gerçek anlamda siyasi hakları kazanması Cumhuriyetin ilanından sonra çıkarılan yasalarla gerçekleşmiştir.
1900’lü yılların başında Kadınlar Dünyası adıyla yayınlanan bir dergide kadın sorunlarına değinen yazılar yayınlanarak Osmanlı kadınının toplumsal hayatta etkin rol oynaması gerektiği savunulmuştur. Bu dergiyi çıkaranlar 1913 yılında kurdukları “Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti”
(Osmanlı Kadınının Hakkını Savunma Derneği) çatısı altında toplanmışlar ve kadın haklarının geliştirilmesi için mücadele etmişlerdir.
1920’li yıllara gelindiğinde ise kadınların siyasi hak talepleri yüksek sesle dile getirilmeye başlanmıştı. Bu talepler karşısında erkekler tarafından karşı düşünceler ortaya atılmış, bu düşüncler zamanın gazetelerine yansımıştır. *“ Bu asabi tabiatlı cinsi latifler kırmızı rujlarıyla Meclise girseler seyretmek ne kadar da hoş olurdu.” *“Hanımların siyasi hayata atılmaları, fırkalara girmeleri,mebus olmaları kadınlığa has müfrit şiddet ve heyecan ile siyasi münakaşalara girişmeleri hiç fena olmaz. Yalnız korkarız ki ilk mebus hanımın ilk işi, hain erkeklerin ipek kumaşlara, ipek çoraplara ve sair kadın tuvalet levazımına vazettikleri gümrük vergilerini zalimane bularak Meclise bunların ilgasını teklif etmek olmasın? Mecliste sık sık moda etrafında münakaşalar cereyan eder. Hanımların balolarda smokin mi yoksa tuvalet mi giymelerinin daha uygun olacağına dair, mesela İstanbul mebusesi ile İzmir mebusesi arasındaki hararetli mücadeleyi bütün erkek mebusların merak ve tebessümle dinleyeceğine şüphe yoktur”
İlk kez 1930 yılında kadınlara belediye seçimlerine katılma hakkı tanınmıştır. 1933 yılında Köy Kanununda yapılan değişikliklerle kadınlara köyde muhtar ve ihtiyar kuruluna seçme ve seçilme hakkı verildi. Çine karpuzlu nahiyesinin Dereköy’ünde ilk kadın aday Gül Hanım muhtar seçildi. Gül Hanım, İçişleri Bakanına yazdığı telgrafta “Çok derin saygı ve sonsuz bağlılıklarımla Karpuzlu nahiyesi kadınlığının şükran ve tazim hislerini arz etmekten bahtiyarım.” demiştir.Yine 1934 yılında aydın bir kadın topluluğunun Türkiye Büyük Millet Meclisine kadar bir gösteri yürüyüşü yaparak bütün siyasî hakların kendilerine tanınmasını istemeleri üzerine, o sırada çalışma odasında bulunan ATATÜRK "Arkadaşlar, kadınlarımız Mecliste görev isteğinde haklıdırlar. Hemen kanun tasarısı için çalışmalara başlayınız" direktifini vermiştir. 5 Aralık 1934 günü 1924 Anayasasının bazı maddeleri değiştirilerek Türk kadınına, ile genel seçimlerde seçme ve seçilme hakkı verilmiştir. Yasa görüşmeleri sırasında İsmet İnönü “Yüce saylavlar,(Milletvekilleri) kadınların saylav seçmek ve saylav seçilmek hakkına sahip olmaları için yüce katınıza teklif sunuyoruz. Kadınlarımızın Türk tarihindeki haklı yerleri erkeklerle beraber, daima memleketin ve milletin mukadderatı söz ve tesir sahibi olmalarıdır. Türk kadını tarihte ne vakit haklı ve itibarlı yerini bulmuşsa, budun mukadderatı üzerinde kendini, tesirini göstere bilmişse, erkeklerle beraber karışık ve güç yurt işlerinde el ele çalışabilmişse, işte o zaman Büyük Türk ulusu kudretiyle, medeniyetiyle bütün dünyayı kaplamıştır.” şeklindeki konuşması kadınlar arasında büyük takdir toplamıştı.
Atatürk bu hakkın kadınlara lütuf olarak verilmediğini, kadınların kurtuluş savaşında gösterdiği mücadele ile bu hakka zaten layık olduklarını kanıtladıklarını söylemiştir. "Siyasal ve toplumsal hakların kadın tarafından kullanılmasının insanlığın saadeti ve prestiji açısından gerekli olduğuna eminim" şeklindeki sözleri, Atatürk’ün kadın hakları konusundaki düşüncelerini yansıtmaktadır. Yasanın çıkmasından sonra Vakit Gazetesi (06.12.1934) “ Türk kadını büyük sevinç içinde. Dünün süs kadınım bugün ulus saylavı, Atatürkün yoldaşı” manşetiyle haberlemiştir.
Ankara’da halkevinde meclise saygı ve şükranlarını sunmak için Afet İnan’ın başkanlığında yapılan bir toplantıda Sıdıka adındaki genç kızın sözleri Türk kadınının duygularını özetlemektedir. “ Kadınlar, Türk Kadınları, Türk tarihi, Türk kadınlarının yüksek yerini belirten büyük bir eserdir. Son yüzyıllar, bu hakikati bizden gizlemek ister. Fakat hakikat gizlenir mi? Arkadaşlar kadının layık olmadığı derecede, haklarından mahrum oluşu cemiyet için geriliğin başlıca amilleri arasındadır. Cumhurluk dönemi bu kötü hatıraların hepsini birden sildi. Biz, alnımız açık, Türk ırkının yüksek kabiliyetleri içinde, artık yerimizdeyiz.”
Kadınların ilk kez oy kullandığı ve milletvekili adayı olduğu 1935 seçimlerinde, 18 kadın Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girmiştir.
Fransa da kadınlar 1944 yılında, Yunanistan’da 1952, İsviçre’de 1974 yılında seçme ve seçilme hakkına kavuşmuşlardı. 1934 yılında, dünya genelinde 28 ülkede kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakkının bulunuyordu.