PANDEMİ DİJİTAL DÖNÜŞÜM VE GELECEK SENARYOLARI
Sanki bir 'Sisler Bulvarı' ndayız. Çağın ruhu, geleceğin insanı, yaşam ve tüketim alışkanlıkları, çalışılan mekanlar, yaşanan evler, mimari tarzlar, buna bağlı iletişim biçimleri ve insan ilişkileri, toplumsal ve kitlesel yönelimler. Tüm bunlar nereye evriliyor??? Küreselden yerele ve toplumsaldan bireysele bir dönüş mü var? Görünen o ki, süregelen alışkanlıkları, yaşama ve çalışma tarzını yeniden gözden geçirmek gerekiyor..Artık hiçbirşey eskisi gibi değil ve olmayacak.Çünkü “Yeni Normal” başladı.
Çok hızlı bir değişim sürecine girdik ve bu sürecin doğal bir sonucu olarak düşünce duygu ve dilimiz de bu hıza ayak uydurmakta; Artık çağımıza damgasını vurmuş olan yepyeni kavram ve terimler var; Enfeksiyon, Epidemi, Pandemi, Hijyen, Dezenfektan, Karantina, İzolasyon, Filyasyon, Dijital Dönüşüm, Çevrimiçi Hizmet, Home-Ofis, Online-Eğitim, Online-Tur, Zoom-Video-Konferans, Teams Görüşme-Platformu, Haker Saldırı, Siber Güvenlik, Yapay Zeka, Akıllı Sensör vbg.
Kuşaklar arasındaki fark makası inanılmaz ölçüde açılmış durumda. Z- kuşağı olarak ta bilinen Milenyum çocuklarının sosyalizasyonu artık aile ve okullarda deği,l dijital ortamda gerçekleşiyor; Hızlı teknoloji adaptasyonu ve motor beceri senkronizasyonu X ve Y kuşağına göre bir hayli yüksek olan Z kuşağı, ön görülemeyen çok bilinmezli bir denklem olarak karşımızda…Onlara uygun meslekler henüz icat edilemediğinden, hangi meslek dalında etkin olabilecekleri de bilinmiyor. Hal böyleyken, 2000’ li yılların çocuklarına nasıl destek vermeli?
Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünden Elif Özuz, yüksek lisans tezinde (2018) konuya kısmen açıklık getiriyor. Özuz, çağımızda etkisi gittikçe artan dijitalleşmenin, ilköğretim düzeyindeki çocuklara yansımalarını incelemiş. Çalışmada “YouTube ve YouTuber’lar” başlığı altında, toplumsal değerler ve iletişimlerdeki değişim, ana-baba kontrolü, bedensel algılama ve kimlik oluşumu sürecine bakılmış. Ankara’da yaşayan ilköğretim düzeyindeki öğrencilerle yapılan çalışmada ortaya çıkan sonuçları şöyle sıralayabiliriz; Dijital kültür, çocuklar üzerinde çok ciddi bir etki alanına sahip,”YouTube ve YouTuber” kimliği çok önemli, çocukluk artık dijitalleşiyor ve bu alışkanlık “Yapay Yansıtma Kimliği” denilen yeni bir kimlik modeli ‘oluşumuna neden oluyor, toplumsal ilişkilerin boyutu değişiyor ve ailelerin mutlaka çocukları için sanal tehlikeler hakkında farkındalık kazanmaları gerekiyor.
Virüsle dijitalliğin ne ilgisi var diyebilirsiniz! Covid-19 salgını dijital dönüşümü tetikleyerek ön plana çıkarmıştır.Şimdi gelinen noktada, ekonomi, sektör ve firmaların ayakta kalabilmeleri için tek çıkar yol var; o da dijitalleşmek!
Pandemi bizleri gerek Evden Eğitim ve gerekse Evden Çalışma için Dijital bir geleceğe hazırlamış oldu. En acil olan konu, okul çocuklarından evden çalışacak yetişkinlere kadar herkese dijital beceriler kazandırmaktır. Çünkü artık yüzyüze çalışmanin gerekmediği bir yaşam modeli pazarlanıyor!
Politika Çalışmaları Merkezinin (IPS) raporuna göre, Dünya Korona kriziyle yoksullaşırken, ABD’de en zengin 12 kişinin serveti yüzde 40 artmış bulunuyor;
Servetlerine servet katan bu zenginlerin 8’i AMAZON, MICROSOFT, APPLE, GOOGLE,FACEBOOK ve TWITTER,ORACLE ve BERKSHIRE HATHAWAY gibi Teknoloji Devleridir.
Covid-19 fırtınasıyla Türkiye’de dev kar artışları yaşayan firmalar, TÜRK TELEKOM ve TURKCELL olmuştur.
Pandemi nedeniyle yaşanan ekonomik krize karşın, dükkanların kapalı olması onlıne
Satışlarda patlama yaparken akıllı telefon ve tablet (özellikle iPhone ve iPad) satışları inanılmaz bir artış göstermiştir. Ayrıca akıllı sensörler ve diğer akıllı telefon uygulamaları hayatı kolaylaştırmak için sırada bekliyor.
Online -alışverişler Korona krizi sırasında çoğumuzun zorunlu tercihi oldu. Bu süreçte yalnız kağıt kalem, kılık-kıyafet gibi alıştığımız ürünlerin değil, robot ve yapay zeka gibi ileri teknoloji ürünlerinin de online-alışverişi yapıldı. Ek olarak, tedbir amaçlı temassız dijital kart ve E-cüzdanlar kullanıma girdi. Ve bunun etkilerinin krizden sonra da sürmesi bekleniyor.Bir diğer hızlı dönüşüm, Çevrimiçi Eğlence Sektöründe yaşandı; Online-konserlerin yanısıra müze ve sergilere Online-Turlar düzenlendi.İnsanların Pandemi sürecinde evine kapanması eğitim ve iş dünyasında video konferans dönemini de başlattı. Artık iş yerinde veya okulda harcanan zaman evlerde video konferans başında geçiyor.Tabii Microsoft, bu durumun yorgunluğa neden olacağını düşünmüş olmalı ki, görüntülü görüşme platformu TEAMS üzerinden yapay zeka teknolojisini kullanarak hazırladığı güncellemelerle kullanıcıların bıkkınlık ve yorgunluk yaşaması da önlemek istiyor.
Video Konferans Yazılım Firması ZOOM’da Pandemide yaygınlaşan karını yüzde 8927 artırmış ve müşterilerini yeni bir dünyaya uyarladığını açıklamıştır.
Ayrıca Cambridge’in öncülük ettiği Çevrimiçi Üniversite Eğitimleri de başladı ve daha da yaygınlaşacağı açık.
Öte yandan, dijitalleşmeyle gelen Siber Güvenlik Riskleri ise çözüm getirilmeyi bekleyen güvenlik ihlalleridir.
(Türkiyenin Microsoft temsilcisi Erdem Erkula göre, Pandemi sonrasında birçok insan işini çevrimiçi halletmeyi, sosyal medyayı daha sık kullanmayı öğrendi. Bu sektörde yeni iş alanları açıldı ve çalışmak ta bir avantaj haline geldi.
Dijital sektörü kalkındırarak Yeni Normali başlatan Covid-19’un kendisi aslında yeni değil, daha önceden tanığımız öldürücü SARS virüsünün mutasyona uğramış bir şekli. Halk arasında Korona olarak bilinen virüsün dünyadaki etkileri yalnızca teknolojiyle de sınırlı değil!
Doğal Felaketler, Savaşlar, Şiddet, Yoksulluk, İşsizlik gibi küresel krizlerin adı ve şekli değişse de, kitlesel ve bireysel etkileri birbirine benziyor; Ekonomik dalgalanmalar, açlık, hastalık, kitlesel ölümler, kutuplaşmalar, protesto eylemleri, izolasyon, karmaşa ve belirsizlik. Yaşanan duygular ise korku, kaygı, umutsuzluk, çaresizlik, acı, öfke, kin, nefret, saldırganlık gibi olumsuz ve yıkıcı duygular....
Korona krizinde de benzer bir tabloyla karşılaştık; döviz kurlarındaki oynamalar ve toplu işten çıkarmalar nedeniyle işsizlik artarken, yoksullar daha da yoksullaştı.Toplumsal gerginlik sokağa yansıdı.Kısıtlama Tedbirleri ve Korona aşısı tartışmaları, dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Alman Toplumunu da ikiye bölerek yoğun protestolara ve polisin sert müdahelelerine yol açtı.
Öte yandan, Pandemi ile beraber “gelişmiş ülke” imajları da yıkılmış oldu;
ABD krizi yönetemeyerek dehşet verici olaylara sahne oldu. İtalya, Fransa İspanya İsveç ve İngiltere de yanlış uygulamalarıyla ağır bedeller ödediler. Almanyanın sosyal mesafe kurallarına uyum, bulaşma ve ölüm oranları açısından süreci daha iyi yönettiği gözlemlendi. Sağlık sisteminin iyi işlemesi ve devlet teşvikleri, vergi indirimi ve firma sahiplerine, sanat - kültür emekçilerine maddi destek vermesi bunda büyük rol oynadı
Salgının boyutlarıyla ilgili durmadan değişen sayısal ifadeler, bir med-cezir etkisi yaratırken, ardından hemen şu sorular akla geldi; Pandemide neler oldu? Aile, akraba ve arkadaşlık ilişkilerimiz, dünyaya ve kendimize bakışımız yani Ruh Sağlığımız nasıl etkilendi ve etkilenmeye devam ediyor? Yaşadığımız çarpıcı gerçekler karşısında kendimizi nasıl hissediyor ve ne yapıyoruz?
Covid-19 kriziyle birlikte davranışlarımız kökten bir değişime uğradı. Hayatımızın derece derece kısıtlanması, işimizi kaybetmek, yakınlarımızdan dostlarımızdan uzak kalmak, seyahat edememek, birçok toplantı, kutlama ya da taziyelere katılamamak, sürekli bir bekleyiş ve belirsizlik, ruh sağlığımızı son derece olumsuz etkiledi. Bunun en büyük sebebi, insan ilişkilerinin azalması ve yalnızlaşmaydı. Bunun yanısıra, hayatı kontrol edememe duygusu, çaresizlik, hastalanma ve ölüm korkuları, sevdiklerini koruyamama ve kaybetme korkuları, karantina altına alınma ve dışlanma korkuları buna eşlik ettiler.
Savunma mekanizmaları devreye girerek, bedene ve hastalık belirtilerine aşırı odaklanma, hijyen kurallarını abartma, bulaşma riskine karşı belirli eşya ve uyaranlardan uzaklaşma, sosyal ortamlardan kaçınma ve eve kapanarak kendini izole etme davranışları ortaya çıktı. Bir yakının kaybından sonra yaşanan derin keder, hastalıktan kendini sorumlu hissetme ve ağır suçluluk duyguları görüldü. Özetlersek, depresyon gibi duygu durum değişiklikleri, hastalık fobisi, el yıkama takıntısı gibi kaygı bozuklukları ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu ruh sağlığımızı tehdit etmeye başladı.En riskli grup olan Sağlık Çalışanları ise tam bir Tükenme Sendromu yaşadılar. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) bu yaşananları “Pandemi Yorgunluğu” olarak tanımlıyor.
Peki herşeye karşın, Pandeminin yarattığı olumlu etkiler olmadı mı?
Pandemi koşullarında, hep birlikte korktuk ve dayanışmayı öğrendik. Kendimizi ve başkalarını koruma, sağlığımıza daha çok önem verme, yeni etkinliklere başlama becerilerini geliştirdik. Ve herşeye karşın, toplumla iletişim içinde kalmanın başka yollarını aradık ve bulduk. Çünkü, insan bir yere ait olma, beğenilme ve onaylanma gereksinimi duyar.Daha önce dijital ortam ve sosyal medyadan uzak yaşayanlar, internetle tanıştılar. İnsan ister istemez bunun duygu dünyamızdaki karşılığı nedir diye soruyor!!! Yani, dijitalleşen çocuklarımız toprakta filizlenen buğdayın soframıza geliş öyküsünü bilmeden ekmek tüketiyor, dalında çiçeklenip yetişen elmayı, armudu, portakalı tanımadan meyva suyunu içiyor, biz de boyunu bosunu, duruşunu, tenini, fiziğini ve kimyasını hış bilmediğimiz insanları tanımış gibi sanal iletişimler kuruyoruz.Ben açılan sosyal medya hesaplarını dijital kartvizitler olarak görüyorum.En çok el değiştirenler ise hedef kitlenin beklenti ve beğenisine uygun hazırlanmış olanlar. Ve bunlar gerçek benliğimizi değil, ideal benliğimizi yansıtırlar, yani bir vitrin görevi görürler.
Pandeminin yukarıda belirtilen etkileri birçok kuruluş tarafından araştırılmaya başlandı. Bunlardan biri de Almanyanın Marburg Philipps Üniversitesiyle Berlin Humboldt Üniversitesinden bir grup Psikoloğun Korku araştırmasıdır.Çünkü korku Pandemide ilk yaşanan ve kalıcı olumsuz etkileri olan temel bir duygu.
Araştırmaya göre, önceden panik atak ve diğer korku bozukluğu olanlar daha şiddetli korkular yaşayarak, ciddi bir özgüven sarsıntısına uğradılar; bu duygunun etkisi altında kalan kimileri tamamen içine kapanıp, evlerinden çıkmaz oldular, bir kısmı da korkularını alkol ile yatıştırdılar.
Medyada günlük olarak virüsün yayılması ve enfeksiyonla ilgili hastalık belirtileri işlendi. Bu durum insanların bedenlerine ve hastalık belirtilerine aşırı odaklanmasına yol açtı. Sürekli kendi bedenini inceleme ve hastalık belirtisi arama, kendini güvende hissetmemeye ve buna bağlı kaygı düzeyinin yükselmesine neden oldu.
Korona virüs tehlikesine karşı tüketim çılgınlığı da belirdi; Un, maya, şeker, pirinç gibi temel gıda maddeleri ile kolonya, tuvalet kağıdı, eldiven gibi hijyen ürünleri uzun süre raflarda bulunamadı. Bunun açıklaması, insanların kendi seçimlerini yaparak öfkelerini yatıştırması, kaybettikleri kontrolü yeniden kazanma çabasıdır. Aynı zamanda bir parça normallik ve hoş bir duygu yaşama gereksinimidir. Satın aldığımız her bir paketle korkularımıza karşı biraz daha bağışıklık kazanmış olma hissi yaşarız.
Okul eğitimi de ciddi biçimde etkilendi.Yaşanan kısıtlamalar ve tam kapanma nedeniyle, yeni eğitim yöntemleri bulmak zorunlu oldu Ödevlerin evden yapılması istenirken, öğretmenlerin bir kısım sorumluluğu ebeveynlere yüklendi. Ev ödevleriyle ev işlerini birarada yürütme ciddi baskı ve çatışmalara yol açtı. Kadının ev işleri ve çocuk bakımından sorumlu olduğu, erkeğinse evin geçimini üstlendiği klasik cinsiyet rollerine geri dönüş başladı. .
Korona mücadelesinde uygulanan kısıtlamalar toplumsal yaşamda ciddi zorlanmalara neden oldu. Ancak, insanların bu olağandışı koşulları algılayış ve onlarla başa çıkma stratejileri pek konuşulmadı.
Steven Taylor, Kriz Yönetimine Sosyal Psikolojik Yaklaşım adlı eserinde Pandeminin ruh sağlığımız üzerinde uzun vadeli etkileri olacağını söylüyor. Bunlardan birisi de şiddetli kronik bitkinlik. Karantina hali, uzun vadede Travma Sonrası Stress Bozukluğu, Depresyon ve Madde Bağımlılığına dönüşebiliyor. Bunun nedeni toplumsal bağların zayıflaması, karantina, sokağa çıkma ve seyahat kısıtlamalarıdır. Örneğin,normal zamanlarda, bir yakının ölümünden sonra, onunla vedalaşma ve gömülme ritüelleri zihinsel bir rahatlama ve boşalım sağlar. Aynı şekilde okul öncesi çocukların bakımları ve sonrasında alınan yüzyüze okul eğitimi sosyalleşme için çok önemlidir. Dijital eğitim ve toplantılar, aynı değeri taşımadığından aile içinde gerginlik, çatışma ve şiddet yaşanmasına neden olmaktadır. Ayrıca, kısıtlamalar nedeniyle ruhsal terapilerin yapılamaması, toplumsal bağ ve etkinliklerin durma noktasına gelmesi burada önemli rol oynamıştır.
PANDEMİDEN SONRAKİ DÜNYA SENARYOLARI
Aşının bulunması ile Pandemi etkilerinin ortadan kalkmayacağı ve dünyamızın uzun vadede köklü değişimler yaşayacağı öngörülmektedir.
1998 de Frankfurt ile Viyanalı bir dizi bilim insanı tarafından kurulan 'Gelecek Enstitüsü' ikisi iyimser, diğer ikisi de kötümser olan dört senaryodan söz ediyor;
Kötümser senaryolardan ilki olan 'Tam İzolasyon' insanların bundan böyle korkuyla yaşayacağını öngörmektedir. Araştırmacılar, bu korkuları üçe ayırıyorlar; 'Yabancı korkusu', 'Mikrop korkusu' ve 'Yakınlaşma Korkusu'.
Senaryoya göre, devletler sınırlarını kapatacak, bireyler giderek daha izole olacaklar, ve geçmiştekinin tersine, kentten köye bir göç akını başlayacak ve geçim kırsalda sağlanacak. Yakınlaşma korkusu nedeniyle iletişim tamamen sanal bir biçimde yürütülecek. Sağlığımız ve tüm yaşamımız, kontrol altında olacak ve seyahat etmek sağlık formaliteleri nedeniyle bir hayli zorlaşacak. Koronanın başladığı ilk aylardan bu yana yaşamımızın bir parçası haline gelen, “Home-Ofis' Sanal Seminerler, Sanal Müze, Fuar Ziyaretleri ve Seyircisiz Spor Karşılaşmaları artık yeni normallerimiz olacak.
İkinci kötümser senaryo 'Sistemin Çöküşü' olarak adlandırılabilir: buna göre gelecekte sürekli bir kriz modunda olmamız bekleniyor.. Öyle bunalımlı bir Dünya düşünün ki, iktidarlar güvensizlikle uzlaşma arasında gidip geliyorlar. Korku ve Güvensizlikler, bilgi akışındaki engellemeleri kaldıracak ve Yapay Zeka devreye girerek, insan davranışıyla ilgili tahminlerde bulunacak. Böylece özel hayatın gizliliği ortadan kalkacak. Çöküş senaryosu ürkütücü gibi görünse de, araştırmacılar bütün senaryoların tartışıldığını ve farklı öngörülere karşın, kriz sonrası süreçle ilgili iyimser görüşlerin daha ağır bastığını açıklıyorlar.
Bu iyimser senaryolardan biri 'Yeni-Kabile Kültürü' olarak açıklanıyor. Buna göre, küresel toplum anlayışı yerini yerel yapılanmalara bırakacak. Yöresel ürünler, ev, aile ve çiftlik yaşamı yeniden önem kazanacak,.Birbirine bağlı ve yabancı olana mesafeli küçük topluluklar kurulacak. Yerelde Kalıcılık ve 'Yeni Biz Kültürü' değer kazanırken, Küresellik kaybolmaya yüz tutacak.
Son iyimser senaryo olan 'Uyum' senaryosunda ise Dünya krizle başa çıkmayı öğrenmiş ve güçlenmiş olacak. Her türlü değişime açık ve esnek bir tutum sergileyecek.. Dünya ekonomisi gelişmekle birlikte, bu gelişim yavaş olacak ve bazı bölgelerde durgunluk yaşanacak. Bu nedenle yeni çalışma modelleri denenecek ve bu modeller ekonomik büyümeden bağımsız hareket etmek zorunda kalacaklar. Doğal olarak, ekonominin amacı sorgulanacak; Kar (artı değer) anlayışı mı yoksa daha verimli, toplumsal ve ekolojik çözümler mi? Buradan çıkacak sonuç ise, krizi birlikte aşmanın getirdiği 'Yeni bir Toplumsal Farkındalık' olacak.
Pandemi konusunda yazılacak ve söylenecek mutlaka daha çok şey var.Ve bunlar daha yıllarca gündemimizde kalacak.
Uzman Psikolog Betül Özgül